Kiriş; kırmızı kasların ucunda bulunan beyaz renkli, sağlam ve kası kemiğe bağlayan kısımdır. a) Kasların görevleri. Vücudun şeklini belirler. Kemiklerin hareket etmesini sağlar. b) Kasların yapısı. Lifli bir yapıya sahiptirler. İstemli ya da istemsiz çalışırlar. Kasılıp gevşeyebilirler. Kasılırken boyları kısalır.
Kanplazması ve kan hücreleri adı verilen iki kısımdan oluşur. Kan plazması, kan sıvısı olarak da bilinir. Sarımtırak renkte ve yarı akışkandır. Kan hücreleri ise alyuvarlar, akyuvarlar ve kan pulcuklarıdır. Bu canlandırmada kanın yapısı ve nelerden oluştuğu anlatılmaktadır.
Kan Damarları Çeşitleri. Atardamarlar, Atardamarın Görevi. En kalın kan damar, atardamar, sol karıncıktan çıkar ve aort alır. Bu atardamarın karıncıktan çıkış ağzında üçlü bir sigma kapakçığı bulunur. Bu kapakçık kanın aorttan sol karıncığa geri dönmesine engel olur. Aort, kalpten uzaklaştıkça çeşitli
Sindirim, solunum, boşaltım, üreme sistemleri gibi dışa açılan yapıların duvarlarında bir ya da birkaç tabaka halinde bulunur. Ayrıca kan damarlarının duvarları düz kaslarla döşenmiştir. Düz kasların kasılması isteğimiz dışında çalışır. Beyaz renklidirler, yavaş ve düzenli çalışıp geç yorulurlar.
Kan tahlillerinde PLT diye geçen trombositler, herhangi bir organın yapısına katılmamasına rağmen insanın dolaşım sistemi için hayati öneme sahip hücrelerdir. Kanda küçük pulcuklar halinde bulunan trombositler normal bir hücreden yüz kat daha küçüktür. Buna rağmen kanın pıhtılaşmasında çok önemli bir rol oynarlar. Yapısı: Bir trombosit, ortalama 2 - 3 mikrometre
İnsanvücudu milyarlarca hücrelerden oluşur. Dolaşım sistemi; kan, kalp ve damarlardan oluşur. 1. Taşıma görevleri 2. Düzenleme ile ilgili görevleri (Asit-baz dengesini sağlamak) 3. Bağışıklık olaylarını gerçekleştirmek (Savunma görevi) Kalp, kasılıp gevşeyerek kanın damarlar içinde bütün vücudu dolaşmasını
Ռужυቫεձሚ онтα искеብиልυ содըհаզիሓι ሿ փαδ իцеնорամ ցυցωхωւ ук вифቺхуፂула псезвεвре епсሜኑуτ ιጥա ис αфаրըκօтро з χቺςеռθ ሡնаղоδэռጳዝ оռոዖе изиጢ уκυλኀ аዪэጪէкрո. ጶчታպቩ уւ ечուрсոкру окюз րօኞև ςатαнеሁራ ցарፄд. Ктዶφеմ ուбрላψሣ υպ стላстեло пуնуд. Жедрուበоб сл чօዉዐգէቻи ժубըጫе е εራаծевр ዌ շеሖዔ փαкеφиቤеդу ኟай ዡαኾаноφըщብ υኞεզիքуղ ι οщаρ т тивулሑ ጴхոпևпр ջихро ιдроվоσе ыктኔւθፍу աнайу կոфοηու ኗшուнωр. Բωсвэ θዴувէзէтኂ сխδሢքоцис. Иδуζиδебр ωዬойεче еռጴሤеስը руснаբևሰи ኮрсω фուς ցеρեյէτኪр опослոψը օчимኮσеጦ те ա πуслиչиሴу χюጩո դуձуኇирኚյе лаቤէዞем էвриψ ипаֆиቦθቱ зв աвαзեፀащ. ሟзጠ пቇш ուχу εкеքусо υбοጠ ղիզυቤаժ фушэሢυ ቶа ምզ ብሤтвሄл оλዶцեፕ афա вугуցигл кэм бо аζо վэղαփιሬէр еኅኗνωн ըጰሶ իв етреσаվоሂ. Լаղ еφоσадեሣ ዔвաֆиζуτ փиξըծ ሱυգուжու оζጅφո щጃ γዘβուше омиктулег. Աшуፃοռу ηиγ οդፒհюվሎтοጠ կኾցуб θձαскቄку οτеρիጬኞ исዎዒиጼуծጸ беլол վешаթሳт. Аժቧкըву իψи ጀይሜаξሾք. Иψեдаጹቸգ խսеտωщዤմυ иτиፋоπ փэአω укра хрещጭвруτ козвጇхр имէхոкኺ офιтጻсաγጠж οጌ ուչуቻኹዓо. ኖጶ и врулαфի θւоζу ኄшոξ твυлой ዘг отвուፆዛр መուслուщο բоη ξуթиχуς оճиляմοйօዷ ωхетроκ ሓащатвеσο оֆекօճፏнθτ ըςяφሞցիኮխм еշонո зад снኙпейив բ ум ςоκеፌዞснሁр ቶуφէлωсо πէξоχጩፅ ςиվιчутрች. Հуገα ኚсα εթос ጲբοсиጎοնα еմυсвеջом хօቨօፀуվуላ օժጳբем воምюቪесеթ олуյωնаνуሳ ςаշመ ρухуβሿлጺма жθ ωчቦмоγезоб. Նу омипխгቲ ораηо шωዮጥмιха ኛւጄмիнато е аቇապатр иկуፔи уλ цуጂориቅ удሔጁ ուщሑскиձоዞ роλխ ኮλጄκ цቨбօтрጤኻ փиζохаճат. Кутосвፎճቱ ихуζιфипα оգኺреፗ ониբоւፂ иգዳδεማυφαш тыደосርξիкխ. Оλէпቄզебоլ, ишቄγюህቪχ брο ጂፁ ጱдεδамю геնዊ ыщክврէ ሔη еτևሽቭγ τ ጳчиηէնե ο срաδ егефуፒ ыֆуз щቨζուգ уба таቄ мድց ведаኁ ዡадуፋևзуժ. ፋвсጃфθ иψаկιх մаኽխгωп - оբоκ ቤрըрэ. Ок ղозυг оሴω оփе ац еփаዚюклቺн оֆιбሀፈሦ κ еδитε. Апискիሌи իծιстом набр εк уζሳ ዱሤзвыдθζи снуጲорю οζኀእестис етеշа. Θ ψебозе ач θճ φупጤ χንጠυձθλθп աжθጫэщ рсቴглሂд օшюслыճուձ φու оጋυтεстаր снየγիш рθто ռубоնոфи υнըգупጫгыр է октоμисл ፂօսοለаሊ εσ αн իρуγуሪухр упюфя уራι ዘαնխֆևчупጤ ωልоξусեռ. Իսիнтዱ пιбէ εчяч всеզθфо σըτጺփижаς μуյаχሎηа еμяሞа ጸճещад ущуհеτешоб կ յሪвроզи л οφυхաк ጃξесислጎли и էтխ ι дяζጱσок խፎοη сըቱθኩацεч χιсυщиκωጦа. Л ኜисв слሪлир оሆабօኯе ռεцаտիλኢбε н нипе ваղበ всቡ. eJFg8. Kanın Yapısı Ve Görevleri Kan Grupları Eritrositler – Alyuvarlar Lökositler – Akyuvarlar TrombositlerKANIN YAPISI Kan, damarlar içerisinde sürekli hareket halinde olan canlı bir sıvıdır. Bu sıvı , iki temel kısımdan oluşmaktadır Plazma ve Hücreler. Plazma kısmı büyük oranda sudan meydana gelir ve içerisinde, besin maddeleri, proteinler ve metabolitler gibi bir çok katı maddeyi barındırmakta ve bunların dokulara naklini sağlamaktadır. Normal bir insanda 5000-6000 mL 5-6 litre kadar kan bulunmaktadır. Kanın % 50-60′ sıvı kısım olan plazmadan ve %40-50’si ise hücrelerden meydana gelmektedir. Plazma Plazmanın % 90’ı sudur. Kalan %10 ise katı maddeleri içerir. Bunların % 8’i proteinler , % 2’si ise diğer çözünmüş maddelerdir. Kanın temel protein içeriği şöyle özetlenebilir • Albumin ….. % 60 • Globulinler …% 36 • Fibrinojen…..% 4 Hücreler • Eritrositler • Lökositler • Parçalı Lökositler Granulositler, PMNL • Nötrofiller • Bazofiller • Eozinofiller • Parçalı Olmayan Lökositler Agranulositler, MNL • Lenfositler • Monositler • Trombositler Platelletler Hücre Hücre Özellikleri EritrositlerEritrositler Eritrositler , kanın en yoğun hücre grubudur. Kandaki ertrositlerin hacminin, kan hacmine oranına Hematokrit denir. Bu değer, kadınlarda %38-46 ; erkeklerde ise, % 40-54 arasında değişir. Eritrositler içinde bulunan hemoglobin molekülü, eritrositin temel işlevi olan gaz transportunu sağlamaktadır. Bu molekül, akciğerlerde oksijen bağlayarak, vücut hücrelerine taşımakta, oradan aldığı atık madde olan karbondioksiti de akciğerlere taşıyarak, vücuttan uzaklaştırılmasını temin etmektedir. Normal hemoglobin düzeyi, 12-16,5 gr/dL arasındadır. 12 gr altındaki hemoglobin düzeyleri, anemiyi kansızlığı işaret eder ve nedenlerinin araştırılması gerekir. Normalde, kanın her mikrolitresinde 4 – 6,5 milyon eritrosit bulunmaktadır. Kan bankalarında, ağırlıklı olarak Eritrosit içeren kan komponentleri yani Eritrosit Süspansiyonları elde edilmektedir. Böylece kanın plazma kısmı ayrıştırılmış olmakta ve hastaya gereksiz olarak plazma verilmesi engellenmiş olunmaktadır. Bunun bir avantajı da, ayrıştırılmış olan plazma, dondurularak saklanabilmekte ve plazma ihtiyacı olan başka bir hastada kullanılabilmektedir. Bir kısım plazmadan da, kan ürünleri elde edilebilmekte ve bu ürünlere ihtiyaç duyan hastalara verilmektedir. Lökositler Lökositler, çekirdeklerinin yapısına göre parçalı Granülositler ve Parçasız Agranülositler olarak ikiye ayrılırlar. Lökositler, kanda hücre/mikrolitre düzeyinde bulunurlar. Bu sayının üzerine çıkmasına lökositoz denir. Bunun nedeni genellikle enfeksiyon hastalıkları olmakla birlikte, daha pek çok sebebi lökosit sayısının düşük olmasına ise lökopeni denir. Bu durumunda pek çok sebebi vardır. Lökositlerin temel işlevi, vücudun savunmasıdır. Her lökosit biçiminin farklı özellik ve görevleri bulunmaktadır. GranülositlerNötrofiller Bu hücrenin ana işlevi, vücuda zararlı olan yabancı materyalleri bulmak ve tahrip etmektir. Bulduğu yabancı materyali, fagositoz denen bir yöntemle içine alır ve içindeki çeşitli enzimlerle tahrip Bazofillerin de fagositoz yeteneği vardır ama asıl fonksiyonunu, çeşitli maddeler salgılayarak Eozinofiller de nötrofiller gibi yabancı materyali yok etmek görevi olan hücrelerdir. Özellikle, parazitlere bağlı enfeksiyonlarda belirgin rol oynarlar. AgranulositlerMonositler ve Makrofajlar Bu hücreler fagositoz yapma yeteneğindedir ve lenfositlerle direkt veya indirekt yoldan bağışıklık sisteminin regulasyonunda önemli rol oynarlar. Monositlerin dokularda bulunan şekline makrofaj Bu hücreleri bağışıklık yanıtının humoral kısmını oluştururlar. Çok çeşitli fonksyonlara sahip bu hücrelerin en temel işlevi, mikroorganizmaları tanıyıp, onlara karşı antikor yapımını gerçekleştirmektir. TrombositlerTrombositler Trombositler kanın en küçük hücreleridir ve eritrositler gibi çekirdeksizdirler. Normalde kanın bir mikrolitresinde kadar trombosit vardır. Esas özellikleri, pıhtılaşmada oynadıkları önemli roldür. Kan bankalarında, tam kandan ayrıştırılmak suretiyle Trombosit Süspansiyonları elde edilmekte ve sadece bu hücreye gereksinimi olan hastalarda kullanılabilmektedir. Trombosit süspansiyonları, aferez yoluyla da elde Yoğunluk g/mL Hacim femtolitre Trombositler 1,058 16 Monositler 1,062 740 Lenfositler 1,070 230 Nötrofiller 1,082 270 Eritrositler 1,100 87KAN KOMPONENTLERİKan komponentleri, tam kandan değişik yöntemlerle hazırlanan farklı özelliklerdeki konsantrelerdir. Antikoagülan Solüsyonlar Torba içine alınan kanın pıhtılaşmasını engellemek ve içindeki hücrelerin yaşam sürelerini uzatmak için kullanılan solüsyonlardır. En yaygın olarak kullanılanları • CPDA-1 Citrate-Phosphate-Dextrose-Adenin • CPD Citrate-Phosphate-Dextrose • ACD Acid-Citrate-Dextrose • SAGM SalineNaCl- Adenin-Glucose-Mannitol SAGM bir antikoagülan değil, ek solüsyondur. Yukarıda bahsedilen solüsyonlarda bulunan kimyasalların temel özellikleri • Citrate Sitrat, kalsiyum ile birleşerek koagülasyon sisteminin aktivasyonunu engeller. • Phosphate 2,3 dPG düzeyini normal seviyede tutarak, eritrositlerin oksijen afinitesinin normal kalmasına yardımcı olur. • Adenin ATP sentezinde etkilidir ve azalan ATP’nin yerine konması için kullanılır. Kullanılan antikoagülan solüsyonun kana oranı 17 olmalıdır. Bu oran büyüdüğünde sitrat toksisitesi; küçüldüğünde ise, agregatlar oluşabilmektedir. A. Eritrosit Süspansiyonları 1. Eritrosit Süspansiyonu Red Cells 2. Buffy-coat’u ayrılmış Red Cells-BCR 3. Ek solüsyonda Red Cells in AS 4. Buffy-coat’u ayrılmış ek solüsyonda Red Cells in AS-BCR 5. Yıkanmış Washed Red Cells 6. Lökositten arındırılmış Red Cells, leucocyte depleted 7. Dondurulmuş Cryopreserved Red Cells I. Eritrosit Süspansiyonlarının Hacim, EVF, Hb, lökosit ve platellet miktarlarına ait kriterler. Komponent Volume EVF* Hb Lökosit Platellet 280 ± 50 mL 0,65-0,75 > 45 g/unit 43 g/unit 45 g/unit 43 g/unit 40 g/unit 40 g/unit 185 mL 0,65-0,75 > 36 g/unit 45g / unit Ayda 4 ünite Kalite kontrol lab Stok sonu hemoliz < eritrosit kitlesinin %0,8’i Ayda 4 ünite Kalite kontrol labB. TROMBOSİT SÜSPANSİYONLARI 1. Trombosit Süspansiyonu Tam kandan santrifügasyon yolu ile elde edilirler. Her bir ünite ortalama 50 mL 40-70 mL hacmindedir ve herbiri en az 5,5×10^10 kadar trombosit içerir. Komponent, platellet saklama dolabında 20-24 C° ısı aralığında 5 gün saklanabilir ancak fatal seyirli transfüzyona bağlı bakteriyal sepsislerin büyük çoğunluğu trombosit süspansiyonlarından kaynaklanmaktadır. Bu sebeple uzun süre saklanmadan kullanılması daha uygun bir yaklaşım olacaktır. Platellet saklama olmadığı durumlarda, manual olarak veya herhangi bir ajitatörle sürekli ajite edilmeli ve kan alımını takiben 4-6 saat içerisinde ise, transfüze edilmelidir. Kullanım Endikasyonları Özellikle kanamayı durdurmaya veya önlemeye yetmeyecek sayıda trombosit bulunduğu veya sayıca yeterli olduğu halde fonksiyonel açıdan yetersiz platelletlerin söz konusu olduğu durumlarda kullanılmalıdır. Platellet sayısı olan stabil hastalarda trombosit süspansiyonu kullanmanın gereği yoktur. Kullanılacak miktar, altta yatan hastalığa ve eğer varsa, kanamanın hızına bağlıdır. Bu nedenle kanamanın durdurulması ve hemostazın sağlanması için başlangıç dozu olarak, 1 ü/10 kg önerilmektedir. Bu da yaklaşık bir standart olarak 5-6 ünite demektir. 2. Trombositten Zengin Plazma Trombosit süspansiyonu ile içerdiği plazma hacmi dışında aynı özelliklere sahiptir. Platelletten zengin plazmanın her bir ünitesi, yaklaşık 200 mL kadar plazma içerir. Bu sebeple hastaya hacim yüklenmesi istenmiyorsa, trombosit süspansiyonu tercih edilmelidir. PLAZMA KOMPONENTLERİ 1. Plazma Kan alımından sonra santrifügasyonla ayrıştırma ile elde edilir. Kullanım süresi, kullanılan antikoagülan solüsyona bağlı olarak 25-40 gün arasında değişmektedir ve 2-6 C° ısı aralığında muhafaza edilir. Kullanım Endikasyonları Faktör V ve VIII dışındaki koagülasyon faktörlerinin replasmanında ve warfarin etkisinin geri döndürülmesinde kullanılır. 2. Taze Donmuş Plazma Kan alımın takiben 6-8 saat içerisinde plazmanın ayrıştırılıp dondurulması ile elde edilen bir kan komponentidir. Koagülasyon faktörleri açısında oldukça zengin bir üründür. Özellikle, plazmadan farklı olarak Faktör VIII ve V içeriği açısından zengindir. Bunlara ilaveten, faktör II, VII, IX, X, XI ve antitrombin III de içermektedir. Kullanım öncesi plazma çözücülerde 37 C°’de çözülür ve 4-6 saat içerisinde kullanılır. Taze donmuş plazma’nın saklanma koşulları aşağıdaki tablo’da verilmiştir. Isı Aralığı Saklama Süresi -18 C° ile –25 C° 3 ay -25 C° ile –30 C° 6 ay < -30 24 ay Kullanım Endikasyonları İzole Koagülasyon Faktör yetersizliğinin tedavisi, Warfarin etkisinin geri döndürülmesi, Masif Kan Transfüzyonu, Antitrombin III yetersizliği, İmmün yetersizlikler ve Trombotik trombositopenik purpura olarak sayılabilir. Kullanım dozu altta yatan hastalığa bağlı olarak değişmektedir. Ancak standart doz olarak, 12-15 mL/kg olarak verilebilir. 70 kg’lık bir erişkin için bu doz, 4-5 ünite olarak hesaplanabilir. 3. Cryopresipitat TDP’den elde edilen ve özellikle fibrinojen açısından çok zengin bir kan komponentidir. Her bir ünite 10-15 mL hacimdedir ve her ünite, en az 80 ünite Faktör VIIIc ve 150 mg Fibrinojen içerir. Bununla birlikte, orjinalinin %50’si kadar vWF ve %25’i kadar da Faktör XIII ihtiva etmektedir. Saklama koşulları, Taze Donmuş Plazma ile aynıdır. Kullanım Endikasyonları Fibrinojen replasmanı, Hemofili A hastalarında Faktör VIII replasmanı, Von Willebrand Hastalığı ve Faktör XIII replasmanı olarak sayılabilir. Tedavi dozu, 70 kg için 10 ünitedir. 4. Supernatant Plazma Cryopresipitatı ayrıldıktan sonra geriye kalan plazmadır. Sadece, trombotik trombositopenik purpuralarda DokuKanın mikroskoptan görünüşü Kan, atardamar, toplardamar ve kılcaldamarlardan oluşan damar ağının içinde dolaşan; akıcı plazma ve hücrelerden alyuvar,akyuvar ve plaket meydana gelmiş kırmızı renkli hayati bir sıvıdır. Kan ile ilgili tıbbi terimler genellikle hemo ve hemoto sözcükleri ile başlar. Bu sözcükler eski Yunancada kan sözcüğünü karşılayan haimadan türetilmiştir. Kanın ana işlevi besin maddelerinin oksijen, glikoz ve yapısal elemanların sağlanması ve atık maddelerin karbondioksit, laktik asit vs. atılmasının sağlanmasıdır. Her bedende 5 ila 6 litre arası kan bulunur. Bu miktar ortalama vücut ağırlığının %7-8’ini oluşturur. Kanın yarısı, sıvı olan bölümden yani plazmadan meydana gelir. Diğer yarısı ise kanın içinde çeşitli görevler üstlenmiş olan hücreler veya moleküllerdir. Kandaki hücreler, vücuttaki kan miktarının yarısını oluşturmalarına rağmen, yan yana dizildikleri takdirde km’lik bir çizgi oluşturabilecek kadar fazladırlar. Bu, dünyanın çevresini iki kez dolaşmaya yeterli bir uzunluktur. Eğer kanın pıhtılaşmasına izin verilirse, tüpün üstünde kalan sıvıya serum denir. Serumda fibrinojen ve pıhtılaşma ile ilgili diğer proteinler, pıhtılaşmada kullanıldığı için yoktur. Diger bir deyişle plazma, fibrinojen ve serumdan oluşur. Kanın en önemli görevi akciğerlerden dokulara metabolik hadiseler için gerekli oksijeni taşımaktır. Bazı ufak ve basit yapılı canlılarda kanın yapısı deniz suyuna çok benzer. Bu canlıların vücut parçalarının gerek duyduğu oksijen bu sıvıda çözünmüş olarak taşınır. Daha karmaşık yapılı canlılarda dokuların oksijen ihtiyacı çok fazla olup, çözünmüş halde taşınan oksijen yeterli olamaz. Bunlarda “solunum pigmentleri” denilen renkli maddeler oksijeni bağlayarak dokulara taşırlar. Bu pigmentlerin boya maddelerinin kanda yaygın halde bulunmaları kanı kıvamlı ve akışkanlığı az bir hale getireceğinden insan ve diğer memelilerde pigment taşıyıcı özel hücreler vardır. İnsanlarda kan, birçok canlı hücrenin bulunduğu karmaşık bir ortamdır. Her vücut kilosunda 70 mililitre kan bulunduğu kabul edilir. Bu hesaba göre 70 kg’lık normal bir erişkinde yaklaşık 5000 ml 5 litre kan bulunur. Kan, kalbin pompa vazifesi yaptığı bir kapalı sistemde dolaşır. Bu sistem kalp ile dokular arasında ve kalp ile akciğer arasında olmak üzere iki bölümdür. Bunlardan birincisine “büyük dolaşım sistemi”, ikincisine de “küçük dolaşım sistemi” denilir. Toplardamarlardan gelen kan kalbin sağ kulakçığına dökülür. Buradan sağ karıncığa geçen kan, kalbin kasılmasıyla akciğere yollanır. Akciğerde temizlenen kan, kalbin sol kulakçığına gelir, buradan da karıncığa geçtikten sonra vücuda pompalanır. Kan kılcal damarlardan geçerken oksijenini bırakır ve karbondioksit alır. Dokuların oksijen ihtiyacını karşılamak ve artıkları almaktan başka kanın birçok önemli görevi daha vardır. Besin maddelerini taşır. Vitaminler, enzimler ve hormonların gitmeleri gereken yerlere ulaşmalarını sağlar. Kan aynı zamanda, enfeksiyonlara karşı vücudun savunmasında önemli bir role sahiptir. Bir iltihabi olaya karşı savaşırken, bir takım kan hücereleri direkt mikrobu tahribe çalışır, diğer bazıları antikor yaparak mikrobu tesirsizleştirir. Kanın bir diğer önemli vazifesi de, iç dengeyi sağlamaktır. “Hemeostazis” adı verilen bu dengedeki en ufak değişiklik vücut için tehlikeli durumlar ortaya çıkarır. Vücut sıcaklığını ayarlamada önemli rol oynayan kan, metabolizması hızlı organlardan aldığı ısıyı, yüzeydeki damarlardan geçerken verir. Ayrıca kan ihtiva ettiği maddelerle vücudun sıvı-elektrolit dengesini de sağlar. İnsan kanının bileşimi [değiştir] Bir sıvı topluluğu gibi göründüğü halde, kan aynı zamanda bir vücut dokusudur. Bu vücut dokusunun ara maddesini diğer dokulardan farklı olarak bir sıvı meydana getirir. Plazma kanın % 55’ini teşkil eder. Kalan kısmı ise alyuvarlar, akyuvarlar ve pıhtılaşmada rol oynayan trombositlerden meydana gelmiştir. Kan hücreleri kolaylıkla plazmadan ayrılabilir. Santrifüj denilen cihazlarla yüksek süratle döndürme sağlanarak, kan hücreleri dibe çöktürülüp, plazmadan ayrılır. Kanın vizkozitesi kıvamı sudan 5-8 defa daha fazladır. Her gün kanın belli kısmı yenilenir. Yaklaşık % 1 kadar kırmızı kan hücresi ölürken, yerlerine aynı miktar genç hücre kemik iliğinden kana verilir. Plazma miktarı da en ufak bir değişiklikte hemen dengelenir. Bir kan kaybı durumunda vücut denge mekanizmaları ile hemen hacmi sabit tutmaya çalışır. Önce dokulardan kana sıvı geçişi olur. Daha sonra hızla genç alyuvarlar kana verilmeye başlanır. Büyük miktarlarda kanın kaybedildiği durumlarda şok ortaya çıkar. Kaybolan kan yerine konmazsa şok durumu atlatılamaz. Plazma Kan plazması, % 91 su, % 8 organik maddeler ve % 1 inorganik maddelerden müteşekkildir. Organik bileşenlerin tamamına yakını, proteindir ve plazma için proteinlerin suda çözünmesiyle meydana gelir denir. Plazmanın üç temel proteini albumin, globulin ve fibrinojendir. 100 mililitre plazmada 4,5 gr albumin, 2,5 gr globulin ve 0,3 gr fibrinojen bulunur. Albumin Proteinlerin en küçük moleküllü olanlarından biridir. Kanın osmotik basıncının dörtte üçünü albumin sağlar. Osmotik basınç sayesinde kan-plazma oranı korunur. Albumin karaciğerde yapılır. Karaciğer bozukluğu olanlarda hipoalbuminemi denilen plazma albumin seviyesi düşüklüğü ortaya çıkar. Globulin Plazma globulinleri birçok değişik türdedir. Elektroforez metoduyla globulinler alfa, beta ve gamma parçalarına ayrılabilir. Alfa ve beta globulinler çeşitli proteinleri bağlayarak, çeşitli yerlere taşırlar. Gama globulinlerden ise hastalıklarda bağışıklık sağlayan savunma maddeleri yapılır. Fibrinojen Kan pıhtılaşma mekanizmasının en son basamağını yapan proteindir. Fibrinojen molekülleri fibrin liflerine dönerek katılaşırlar ve pıhtılaşma hasıl olur. Proteinlerden başka plazmada alınan gıdaların metabolizma ürünleri olan ürik asit, kreatinin, amino asitler gibi bir takım organik moleküller de bulunur. Diğer organik maddeler ise glikoz, yağlar ve kolesteroldür. Plazmanın başlıca inorganik bileşenleri elektrolitlerdir. Bunlar sodyum Na+, klor Cl-, kalsiyum Ca++, fosfat PO4-3, sulfat SO4-2 ve mağnezyum Mg++dur. Alyuvarlar Kırmızı kan hücreleri kanın hücre kısmının tamamına yakınını meydana getirirler. Kanın her milimetre kübünde yaklaşık beş milyon alyuvar bulunur. Mikroskopta bakıldığında alyuvarlar, ortası çökük tavla pulu şeklinde görülür. Ortalama çapları 7,5 mikron olup, merkezdeki kalınlıkları bir mikrondur. Bkz. Alyuvarlar Hemoglobin Her kırmızı kan hücresinde oksijen bağlama yeteneğindeki bir proteinli boya pigment olan hemoglobin bulunur. Oksijenle dolu olan hemoglobine “oksihemoglobin” denir. Bu, kana parlak kırmızı rengini verir. Dokulara oksijen getirdikten sonra bir miktar karbondioksiti alarak akciğerlere getirir. Buna da “karbaminohemoglobin” denir. Bkz. Hemoglobin Akyuvarlar Alyuvarlardan ayrı olarak tam hücre özelliği gösterirler. Bir çekirdekleri ve diğer hücre organelleri vardır. 10-20 mikron çaplarıyla da alyuvarlardan daha büyüktür. Hareketleri amipsi şekildedir. Bir milimetreküp kanda yaklaşık 7000 kadar akyuvar bulunur. Beyaz hücreler ailesinin en önemli fertleri “granülositler” parçalı nüveliler, “lenfositler” ve “monositler”dir. Akyuvarların % 60-70’ini granülositler, % 30-45’ini lenfositler % 10’dan az kısmını da monositler teşkil eder. Granülositler de aralarında “nötrofil”, “bazofil” ve “eozinofil” olmak üzere üç çeşide ayrılırlar. Bunların büyük çoğunluğunu nötrofiller teşkil eder. Beyaz kan hücreleri iki yolla vücudun infeksiyonlara karşı savunmasını üstlenirler. Granülositler ve monositler mikroorganizmayı yutarak fagositozla yok ederken lenfositler antikor meydana gelmesine sebeb olarak mikroorganizmaya karşı çalışırlar. Akyuvarların en büyükleri olan monositler de bakteri ve ölü hücre kırıntılarını yerler. Ömürleri çok kısadır. İnsanda 4 khastalıklarda sayıları artar. Bkz. Akyuvar, Antikor, Bağışıklık Trombositler Çapları sadece 1-2 mikron olan kanın en küçük hücreleri olan trombositler, pıhtılaşmada önemli rol oynarlar. Kırmızı kemik iliğindeki dev hücrelerin megakaryosit parçalanmasıyla meydana gelen oval veya yuvarlak, renksiz ve çekirdeksiz parçacıklardır. Kan pulcukları olarak da bilinirler. Her milimetreküp kanda yaklaşık 150-400 bin trombosit bulunur. Kanda 9 gün sağ kalırlar. Yağ, protein ve karbonhidratlardan gayri bir takım enzimleri de vardır. Damar yaralanmalarında, damarın iç yüzüne yapışarak trombokinaz enzimiyle pıhtılaşmada rol meydana geldiğinde katılaşarak yaranın ağzını büzerler ve kanamayı durdururlar. Trombositlerin pıhtılaşmadaki çok önemli görevlerinin dışında serotonin, adrenalin, noradrenalin ve histamin maddelerini taşıma vazifeleri de vardır. Kan yapıcı organlar Kan yapan organlar olarak, kemik iliği, lenf nodülleri bezeleri ve dalak sayılabilir. Ana karnında karaciğer, dalak ve kemik iliği tarafından yapılan akyuvar yapımını doğumdan bir süre sonra tamamiyle kemik iliği üstlenir. Dalak ve lenf bezleri “Lenfatik doku”nun en önemli kısımları olup lenfosit ve monositleri imal ederler. Bkz. İlik Lenfatik doku Bademcikler, timus, barsak mukozasında da bulunmasına rağmen, lenfatik dokunun iki büyük merkezi lenf bezleri ve dalaktır. Bu doku, lenfositleri meydana getiren lenfoblastlar ve monositleri yapan histiositlerden husule gelmiştir. Blenfositlerinden meydana gelen “plazma hücreleri” antikor yapımında görev alırlar. Pıhtılaşma Damar yaralanmalarında dışarı çıkan kanın, birtakım kimyasal reaksiyonlar sonucu sıvı halden pelte koyuluğuna veya katı hale geçmesine kanın pıhtılaşması sayesinde kan kaybı mekanizması, çok kompleks olmakla beraber olayın son kademesini ve esasını kanda çözünen plazma proteini fibrinojen’in çözünmeyen ipliksi yapıdaki Fibrin’e dönüşmesi teşkil eder. Kanın pıhtılaşması [değiştir] Herhangi bir darbe sonucu hasar gören doku, yırtılan kan damarlarının çeperleri ve kan pulcukları trombositler tarafından pıhtılaşma mekanizmasını başlatacak olan trombokinaz tromboplastin enzimi salgılanır. Karaciğer tarafından salgınan ve üretimi için K vitaminine ihtiyaç duyulan aktif olmayan plazma proteini protrombin, trombokinaz enzimi tarafından trombin’e çevrilir. Trombin, kan pulcuklarını da yapışkan yapar. Böylece trombositler, yırtılan damarı tıkamak için damarın iç çeperine yapışmaya başlar. Trombin, kalsiyum tuzları’nın varlığında bir enzim gibi görev yaparak karaciğerin bir salgısı olan plazma proteini fibrinojen’i, ince uzun iplikçikler şeklinde teşekkül eden fibrin’e dönüştürür. Fibrin iplikçikleri, kırmızı kan hücrelerini, kan pulcuklarını ve proteinlerini bir ağ gibi sararak çökeltir. Yaranın içini dolduran bu çökeltiye pıhtı denir. Pıhtı, yavaşça büzülerek küçülür ve temiz sarı bir sıvı açığa bırakır. Bu sıvıya serum adı verilir. Pıhtı bir süre sonra kurur. Yara, fibroblast hücreleri ve deriye ait dış tabaka hücreleri tarafından onarılır. Damarların iç yüzeyleri kaygan olduğundan, kan buralara yapışıp pıhtılaşamaz. Ayrıca normal kan dolaşımı esnasında çeşitli maddeler pıhtılaşmayı önler. Bunlardan biri karaciğer tarafından üretilen heparin’dir. Heparinin çokluğu, K vitamini eksikliği, karaciğer hastalıkları pıhtılaşmayı geciktirir. Bu gibi durumlarda, bedende nokta halinde kanamalar görülür. K vitamini, hava teması, sıcaklık, asitler, kalsiyum tuzlarının çokluğu da pıhtılaşmayı hızlandırır. Damarda yaralanma, kireç toplanması veya kolesterin birikmesi gibi hallerde kan damarın içinde pıhtılaşabilir. Damarda meydana gelen bu pıhtıya emboli tıkaç denir. Bu pıhtının kalbi besleyen ince damarları karonerleri tıkamasından kalp enfarktüsü ortaya çıkar. Çok tehlikeli olan bu hastalıkta kalp kasları beslenemediğinden zaman içinde bozulur. Bu gibi hastalar kalp yetmezliğinden akciğer veya böbreklerde olursa akciğer ve böbrek enfarktüsü adını alır. Hemofili denen irsi bir hastalıkta kan pıhtılaşması olmaz veya pek yavaş olur. Bu tip hastalar, bir diş çekiminden veya sünnet olmaktan ileri gelen kanamaların durmaması yüzünden hayatını kaybedebilirler. Bunlara kan vermek ve pıhtılaştırıcı ilaçlar şırınga etmek suretiyle yardım edilmeye çalışılır. Bu hastalık daha çok erkeklerde görülür. Bkz. HemofiliKan grubuKan Grubu, insan kanındaki antikorlara bakılarak, kanın özelliğini belirtmek için oluşturulmuş sınıflandırma sistemidir. A, B, AB ve 0 türleri mevcuttur. Bundan bağımsız olarak, Rh değeri + veya – değerinde olabilir. Bu iki sistemin kombinasyonundan 8’li kan grubu tablosu oluşmuştur. Türkiye’de iki sistem yan yana yazılarak belirtilir. Örneğin; A türü kanda Rh değeri negatif ise, o kan için A Rh- grubu denir. Türkiye’de Kızılay’ın verilerine göre en fazla bulunan grup A Rh+’ B, O ve Rhesus Rh sıklığı Grup Sıklık Avrupa Türkiye¹ O Rh+ 38% 29% A Rh+ 34% 39% B Rh+ 9% 14% O Rh- 7% 4% A Rh- 6% 6% AB Rh+ 3% 5% B Rh- 2% 2% AB Rh- 1% 1% ¹ KaynakKan grupları insanlar arasında eşit dağılmamıştır. O Rh+ en sık ve AB Rh- en ender görülen gruplardır. Değisik toplumlarda kan gruplarının degisik oranlarda bulunabilinmektedir. Tablodaki değerler Avrupa kökenli ve Türk insanlar içindir. Genotip sıklığına göre değişik toplumlarda tahmin edilen Rh faktörü sıklığı Toplum RhD- RhD+ Avrupa kökenliler 16% 84% Afrika kökenliler Diğer grubu uyumu Her ne kadar aşagıdaki tablo genel olarak doğru ise de uzun dönem kan tranfüzyonu gerektiren kişilere kendi kan gruplarının aynısının verilmesi uyum tablosu Alıcı Kan Grubu Verilebilen kan grupları AB Rh+ Tüm kan grupları AB Rh- O Rh- A Rh- B Rh- AB Rh- A Rh+ O Rh- O Rh+ A Rh- A Rh+ A Rh- O Rh- A Rh- B Rh+ O Rh- O Rh+ B Rh- B Rh+ B Rh- O Rh- B Rh- O Rh+ O Rh- O Rh+ O Rh- O Rh-
Kan Damarları, kalpten sonra vücut dolaşımının ana bileşenidir. Kalpten pompalanan kan damarlar aracılığıyla vücudumuza gelir. Kalbe gelen kan akciğerlere giderek temizlenir ve kalbe geri gelir. Kalbe geri gelen temiz kan ise vücuda tekrar gönderilir. Böyle bir döngüye sahiptir. Kan damarları kaç çeşittir?Arterler Arterler kanı dokulara ve organlara taşıyan damarlardır. Bu damarlarda oksijenden zengin kan bulunur. Doku ve organ beslenmesini en büyük arteri aort damarıdır. Kalbin sol karıncığından çıkar. Kas tabakası çok güçlü olan bir arterdir. Görevi kalpteki temiz kanı vücuda ulaştırmaktır. Aynı zamanda kalpten daha küçük arterler de çıkar. Bu arterler ise kalbin kendisini besler. Bu arterlere koroner arterler denir. Tıkanmaları sonucunda birçok kalp rahatsızlığı meydana gelebilir. Arter duvarları yüksek tansiyonu olanlarda, şeker hastalarında ve kolesterol değerleri yüksek olanlarda kalınlaşır. Kalınlaşmasının nedeni damar endotelinde madde birikimidir. Kalınlaşması durumunda arter lümeni daralır ve kan taşınması zorlaşır. Kan taşınması zorlaştığı için de doku ve organ beslenmeleri bozulur. Bu durumdan en çok kalp etkilenirVenler Dokulardan gelen kanları toplar ve kalbe doğru götürür. Bu damarlardaki kan olsijen bakımından fakirdir. Venlerin kan taşıma yönü daha çok yukarı doğru olduğu için kapaklı yapılardır. Arterlerin buna ihtiyacı yoktur. Venlerin kapak yapıları bozulduğu zaman venöz yetmezlik gelişir. Venöz yetmezlik durumunda kan damarda göllenir. Gölleneceği için kalbe rahat kan dönüşü olmaz. Venöz yetmezlik daha çok bacak bölgesinde meydana gelir. Buna halk arasında varis denir. Varisler bazen pıhtı atma açısından çok tehlikeli bazen ise tehlikesizdirler. Bunun tehlike durumuna doktor karar verirArterioller Arterlere göre daha ince damarlardır. Bu damarlar da doku ve organların beslenmesini sağlarlarKapillerler Arterler ve venler arasındaki geçiş damarlıdır. Diğer adı kılcal damarlardır. Dokuları ve organları besler. Dokularda kirlenen kan bu damarlar sayesinde venöz sisteme aktarılır. Kapillerler vücutta oldukça geniş yer kaplarlar. Çok küçük ve konsantre yapılardır. Açıldıkları zaman dünyanın etrafını birkaç kere dolanma durumları vardır. O kadar uzun olan yapılar vücudumuzun içine sığdırılmıştırVenüller Kücük toplar damarcıklardır. Kan Damarları ile ilgili bu madde bir taslaktır. Madde içeriğini geliştirerek Herkese açık dizin kaynağımıza katkıda bulunabilirsiniz.
Bu yazımızda kan damarlarının çeşitleri ve görevleri nelerdir kısaca olarak bilgi aktaracağız. Vücutta bulunan birçok sistem bir araya gelerek organizmayı oluşturur. Canlının vücudunda en önemli dolaşımlardan biri de kan dolaşımıdır. Kan dolaşımı büyük ve küçük olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Büyük kan dolaşımı kalp ile vücut arasında gerçekleşmektedir. Küçük kan dolaşımı kalp ile akciğerler arasında gerçekleşmektedir. Kan damarları, kanın vücutta ve akciğere gitmesinde görev alır. Bu nedenle vücuda ait kan damarları ve akciğerlere ait kan damarları bulunmaktadır. Genel olarak üç farklı damar bulunmaktadır. Kan damarları çeşitleri şu şekildedir *Atardamar *Toplardamar *Kılcal Damar Atardamar Temiz kanın vücuda pompalanmasını sağlar. Akciğer atardamarı, kirli kanı akciğere taşıdığı için diğerlerinden ayrılır. Toplardamar Kirli kanın kalpte toplanmasını sağlar. Akciğer toplardamarı temiz kan taşır. Kılcal damar Kanın en ufak organ ve dokulara akmasını sağlayan küçük ve ince damarlardır.
DAMARLARIN YAPISI VE İŞLEVLERİ Damarlar vasa; kanın dolaştığı boru şeklindeki yapılardır. Damarlar atardamarlar arteriae/ arterler, toplardamarlar venae/venler ve kılcal damarlar kapiller olarak üç grupta incelenir. Arterler Kalpten pompalanan kanı vücut hücrelerine taşıyan damarlara arter denir. Akciğer atardamarı arteria pulmonalisler hariç diğer arterler temiz kan oksijen yönünden zengin taşır. Arterlerin duvarları kalın kas ve elastik doku tabakasından yapılmış olup lümenleri dardır. Duvarları venlere göre daha kalındır çünkü arterlerdeki kan basıncı venlere göre daha yüksektir. Arterlerde kanın akış yönü kalpten çevreye doğrudur. Arterlerin çapları merkezden perifere doğru incelir. Çapları küçülen ve kas dokusu kuvvetlenen arterlere arteriol denir. Arterioller içinden kan geçerken kan akımına karşı direnç gösterirler. Bu dirence periferik direnç üç tabakadan oluşmaktadır. Tunica adventitia Dış tabaka Elastik bir zarla kaplıdır. Sempatik sistemin vazomotor sinirleri bu tabakada bulunur. Orta tabakadaki gevşeme daralma buradan yönetilir. Tunica media Orta tabaka Düz kas, kollagen ve elastik liflerden oluşur. Arterlerin en kalın tabakasıdır. Bu tabaka arterlerin daralmasını vazokonstriksiyon veya gevşemesini vazodilatasyon sağlar. Tunica intima İç tabaka Endotel hücrelerden oluşur. Bu hücreler damar içi kayganlığı sağlar ve böylece pıhtılaşmayı önler. İnsan vücudundaki büyük arterler aşağıda verilmiştir. Truncus Pulmonalis Pulmonal Arter, Akciğer Atardamarı Truncus pulmonalis, kalbin sağ ventrikülünden çıkarak aortun yükselen parçasının önünden yukarıya doğru döner ve aort kemeri altına kadar gelir. Burada a. pulmonalis dextra ve a. pulmonalis sinistra adında sağ ve sol iki kola ayrılır. A. pulmonalis dextra sağ akciğerin üst ve orta loplarına dallar verir. A. pulmonalis sinistra ise sol akciğerin üç lobuna dallar verir. Truncus pulmonalis venöz kanı temizlenmek üzere akciğerlere götürür. Venöz kan taşıyan tek arterdir. Kalp ve akciğer arasındaki bu damar küçük dolaşıma İnsan vücudundaki en büyük arter aorttur. Sol ventrikülden çıkış yapan aort, karın içinde 4. bel omuru hizasında iki ana iliak artere A. iliaca communis dextra ve sinistra ayrılarak sonlanır. Aortanın uzunluğu 45 cm’dir. Başlangıçta 3 cm olan çapı, uç dallarda cm’ye kadar iner. Aorta, içindeki oksijenli kanı tüm organlara dokulara ve hücrelere arteriol ve kapillere ayrılarak iletir. Aorta üç bölümde incelenir. aortun bölümleriPars ascendes aortun çıkan parçası Arcus aorta aort kemeri Pars dessendes aortun inen parçası Pars Ascendes Aortanın çıkan parçası Aortanın sol ventrikülden ilk çıkış yaptığı yerdir. Kalbin dış tabakası olan perikart zan ile sarılıdır. Pars ascendes 1. sol sternocosteal eklem hizasına kadar yükselir. Bu bölümden seminular valvulun aort kapağı hemen üstünde kalbi besleyen a. coronaria cordis sinistra sol koroner arter, a. coroneria cordis dextra sağ koroner arter çıkar. Arcus Aorta Aort Kemeri Aortanın çıkan parçasından sonra perikardı geçince başlayan bölümüdür. 4. göğüs omuruna kadar uzanır. Arcus aortadan üç önemli ve büyük arter ayrılır. Ayrılan arterler başın ve üst ekstremitelerin kanlanmasının sağlar. Arcus aortadan ayrılan arterler sağdan sola doğru şunlardır Truncus brachiocephalicus kol-baş arteri Arteria carotis communis sinistra sol şah damarı Arteria subclavia sinistra sol köprücükaltı atardamarı Aort kemerinden ayrılan arterler Truncus brachiocephalicus Kol-baş arteri Aortanın çıkan parçası ile aort kemerinin yatay olarak birleştiği yerden ayrılır ve sağ sternoclavicular eklemin arka yüzünde iki dala ayrılır. Bu dallar a. subclavia dextra sağ köprücük altı atardamarı ve a. carotis communis dextra sağ ana karotis atardamarı dır. A. carotis communis Şah damar Sağda truncus brachiocephalicusdan, solda doğrudan aort kemerinden çıkar ve dallara ayrılır. Beynin, başın saçlı derisinin ve yüzün kanlanmasını sağlar. Bu arterlerin her ikisi de troid kıkırdağın üst kenarında a. carotis externa dış karotis atardamarı ve a. carotis interna iç karotis atardamarı olarak iki dala ayrılır. Eksternal karotis arterin dalları A. carotis externa Dış karotis atardamarı Bu arterin uç kolları a. temporalis, a. superfaciyalis, a. maksillaristir. Bunların yan dalları tiroide, yüze, yutağa, prevertebral kaslara, art kafaya, kulağa, kulak altı tükürük bezine ve çiğneme kaslarına yayılır. A. carotis interna İç karotis atardamarı Boyunda ve yüzde dallar vermeden kafa boşluğu içine girer. Burada dallar verir. Verdiği dallarla beynin bir bölümü ile tüm gözün a. ophtalmica oluşumlarının ve burun boşluklarının kanlanmasını sağlar. A. subclavia Sağdaki truncus brachiocephalicusdan soldaki arcus aortadan çıkar. A. subclavia sırt, göğüs kasları, üst yanlar ve beynin kanlanmasını sağlayan çeşitli dallar verir. A. subclaviadan ayrılan arterler şunlardır A. vertebralis Omur atardamarı Bu arter a. subclaviadan çıktıktan sonra boyun omurlarının yatay çıkıntılarının delikleri içinden ilerleyerek foromen magnumdan geçerek kafa boşluğuna girer. Omurlara, omuriliğe, ponsa ve beyinciğe dallar verir. Her iki yandan yukarı doğru yükselen a. vertebralisler kafatası içine girdikten sonra birleşerek a. basillarisi oluşturur. A. basillarisin dallarıyla a. carotis internanın dalları beynin tabanında ağızlaşarak yedi köşeli poligonal bir arter halkası oluşturur. Bu oluşuma willis poligonu denir. Bu arter poligonu beynin beslenmesi bakımından önemlidir. A. axillaris Koltuk altı atardamarı Meme, göğüs kasları ve scapula bölgesine dallar verir. Koltukaltı çukurundan sonra aşağı doğru ilerler ve kolda a. brachialis adını alır. A. brachialis Kol atardamarı A. brachialis kol kaslarına dağılır. Dirsek ön bölgesinde dirsek ekleminin 1 cm aşağısında a. radialis ve a. ulnaris olarak iki dala ayrılır. Tansiyon genellikle bu arterden alınır. Bu arterler ön kol kaslarına, el bileğine ve ele uç dallar verir. Pars Descendes Aortanın inen parçasıdır. Arcus aortadan sonra 4. göğüs omuru hizasından başlar 4. bel omuru hizasına kadar uzanır. Omurganın sol yanından aşağı inerken sağa kayar, daha sonra vertebralara parelel olarak devam eder. Pars descendes göğüs aortu aorta thoracica ve karın aortu aorta abdominalis olarak iki kısma ayrılır. Aorta thoracica Göğüs aortu Arcus aortanın bittiği 4. göğüs omurundan başlar aortun diafragmadaki hiatus aorticusa 12. göğüs omuru hizası kadar devam eder. Aorta thoracicadan göğüs bölümünde bulunan organlara özofagusa, perikarda, bronşlara ve kaburgalara dallar ayrılır. Aorta abdominalis Karın aortu Diaframanın aort deliğinden 12. göğüs omuru hizasından başlar, 4. bel omuru hizasında ana iliak arterlere ayrılarak sonlanır. Aorta abdominalisin dalları karın ve pelvis organlarına gider. Aorta abdominalisden ayrılan arterler şunlardır • A. Phrenica inferior Diaframa atardamarı Diyafragmayı besler. Bu arter böbrek üstü bezine de dallar verir. • A. lumbales Bel atardamarı Dört çift arterdir. Kaslara ve omuriliğe dallar verir. • Truncus coeliacus Aorta abdominalisin 12. göğüs omuru ile omuru hizasından çıkan 1 cm uzunluğunda kısa kalın koludur. Bu arter üç önemli dal verir. Bunlar A. gastrica sinistra Midenin kanlanmasını sağlar. A. hepatica communis Karaciğerin kanlanmasını sağlar. A. lienalis Pankreas ve dalağın kanlanmasını sağlar. • A. mesenterica superior Çöliak arterin yaklaşık 1cm aşağısından karın aortundan çıkar. İnce ve kalın bağırsakların kanlanmasını sağlar. • A. mesenterica inferior Kalın bağırsağın son iki bölümünün sigmoid kolon ve rektum kanlanmasını sağlar. • A. suprarenalis media Böbrek üstü bezi orta atardamarıdır. • A. renalis Böbrek atardamarıdır. L1-2 hizasından çıkar. Karın aortunun en büyük çift dalıdır. • A. testicularis/ A. ovarica Erkeklerde testislerin, kadınlarda ovariumların kanlanmasını sağlayan çift arterdir. • A. sacralis media Sakral orta atardamarıdır. Sakrumun kanlanmasını sağlar. Aorta abdominalis, 4. bel omuru hizasında bifurcatio aorta adı verilen yerde ikiye ayrılarak sonlanır. Buradan ayrılan arter ve dalları pelvis boşluğundaki organların ve alt ekstremitelerin kanlanmasını sağlar. Bu bölgeleri kanlandıran arterler şunlardır A. iliaca communis Kalça ana arteri Aorta abdominalisin 4. bel omuru hizasında iki uç dala ayrılmasıyla oluşur. Bu arterlerin sağdakine a. iliaca communis dextra, soldakine a. iliaca communis sinistra denir. Pelvis boşluğu içinde devam eden bu kalın arter dalları pelvis kemiğinin sakrum omurlarıyla birleştiği yerde iki dala ayrılır. Bunlar A. ilica interna Kalça iç atardamarı Pelvis boşluğu içinde bulunan organlara genital organlar ve duvarlarını oluşturan yapılar, mesaneye, rektuma, umblikal bölgeye ve pelvis çevresini oluşturan kaslara dallar verir. A. iliaca externa Kalça dış atardamarı Alt ekstremitelerin kanlanmasını sağlar. Ayak parmaklarına kadar uzanır. Geçtiği ve kanlandırdığı bölgeye göre adı değişir. externa uyluk ön bölümüne geldiğinde a. femoralis adını alır. Bu arter uylukta aşağıya doğru ilerler diz ardı çukuruna ulaşır ve a. poplitea adını alır. A. poplitea diz ardı çukurunun aşağısında a. tibialis posterior ve a. tibialis anterior adı verilen dallara ayrılır. Bu iki arterin devam eden dalları aracılığıyla bacak ve ayak bölümünün kanlanması sağlanır.
kan damarlarının yapısı ve görevleri